5 Eylül 2009 Cumartesi


5 Eylül 2009, Cumartesi
Nasıl hasta oluyorum?

II- Duyarsızlaşma
Orhan Veli ‘her şey birden bire oldu’ diyor. Aslında bize birden bire oldu gibi gelen pek çok durum yavaş yavaş ilerler. Bir sinsilik, bir göze görünmezlik şeklinde duyarsızlaşma işlemeye başlar.

Bazı durumlar çok acı verici olduğundan… bazıları çok tehditkar göründüğünden… hayal kırıklığına uğrarım diye… üzerime gelen bu uyaran denizine karşı girdilerimi azaltırım. Görmek istemem, duymak istemem, hele hissetmek hiç istemem. Olaylarla, durumlarla arama görünmez bir duvar örerim. İnsanlarla beni mutlu edebilecek olduğu kadar incitebilecek de olan o bağı kurmam. Sonuçta daha az acı, daha az üzüntü ya da daha az kaygı hissederim.

Duyarsızlaşma dikkatimi seçici olarak bir konuya yönelttiğimde işlevsel olabilir. Çalışırken çözmem gereken çetrefil bir konu olduğunda, bu özelliğim çok işime gelir. İşi bitirene dek yemek yemeyi bile unuturum, hiç yorulmam. Acil bir durum karşısında bu duygusuz halim hem benim, hem başkalarının işine yarar. Dehşet içindeki insanların arasından sinirlerim alınmış gibi geçer, kanayan yaraları sararım.

Acının yanında haz da yanar
Ama bu bir pakettir ve paketin içinde sevgi, sevinç, coşku, haz, huzur ve mutluluk da vardır. Sonuçta duyarsızlaşarak insanların duygusuz dediği biri olur çıkarım. İşimden, arkadaşlarımdan, çevremdeki her şeyden sıkılırım. Aslında en çok kendimden sıkılırım. Hiçbir konu, hiçbir eylem, hiçbir canlı çok fazla ilgimi çekmez, beni heyecanlandırmaz. Enerjim yoktur. Yürüyen bir akıl olurum. Çevremden bana doğru gelen davranışlar, sözler, imgeler, sesler sadece zihnimin süzgecinden geçer, kalbime kadar ulaşmaz.

Hissetmemenin başlangıcı daha yüzeysel ve daha az nefes almamıza dayanıyor. Muhtemelen daha yüzeysel veya az nefes aldığımızdan sık sık nefes alıyoruz.

Az hissetmek için edindiğimiz başka bir alışkanlık da ilgili bazı kaslarımızı kasmak. Yüz kaslarımı kasarak mimiklerime engel olabilirim. Kimse içimdeki derin üzüntüyü ya da ağlamak üzere olduğumu yüzümden okuyamaz ama bir süre sonra maske yüzlü biri olurum. Göz kaslarımı kasarak karşımdakinin gözlerinin içine bakmak yerine bakışlarımı karşımdaki hariç her yerde gezdirebilirim. Diyaframımı, karın ya da göğüs kaslarımı kasarak içimdeki öfkenin, acının dışarı taşmasına engel olurum.

Burada belki de en can alıcı olan, bunları arada bir yapmam değil, alışkanlık haline getirip hiç farkında olmadan sürekli yapmamdır. Böylece belli bölgelerde yaşadığım bu dengesiz ve sürekli kasılma sağlığımı etkilemeye başlar.

Duyarlılık ülkesine geri dönüş
Bir şekilde yeniden algılamam gerek, bir şekilde vücudumla, hislerimle yeniden buluşmam gerek. Duygu ve düşüncelerimi ifade etmekten kaçınmamam gerek.

Yeniden hissetmem en çok nefes almakla ilgili. Nefes almamak, acıyı hissetmemenin bir yolu. Aslında her an var olan enerji düzeyimiz nefesimizle ilgili. Nefes almayı yeniden öğrenmeliyiz. Çocukken tepe tepe kullandığımız diyafram nefesiyle yeniden buluşmalıyız. Modern dünyanın tekrar tekrar yogayı keşfetmesi boşuna değil. Zira pek çok doğu pratiğinin olduğu gibi, yoganın da temeli nefes.

Yalnız dikkat… Yeniden tam ve derin nefes almaya başladığımızda aralık kapıdan içeri haz, neşe, huzur ve mutluluk gibi acı da girecektir. En iyisi sevincimizi olduğu kadar, acımızı da ifade edecek dili bulmak.